Antalya Eski Baro Başkanı Polat Balkan: Gezi Onurumuzdur, Vicdanımızdır!

Gezi davasında verilen kararı “Kim olduğunu çok iyi bildikleri/bildiğimiz ve halen aranan bir savcı tarafından, Gezi günlerinde başlatılan soruşturma, iddiasız bir iddianameyle davaya dönüştü! Bu dava tarihin en uyduruk zırvalıklarından biridir!” olarak değerlendiren Polat yaptığı yazılı açıklamada şu tepkiyi verdi:

“O günlerde, aranan bir öğrenci evde bulunamayınca kardeşi gözaltına alınmış, bir arama kararında daire numarası belirtilmediği için komşular da aranmış, sirke şişelerine, yağmurluklara, el fenerlerine bile el konulmuş, evlerde arama yapılırken dışarıda sopalı polisler beklemiştir.

Bir dövizde aynen şöyle yazıyordu: “Kırk yıllık elektrikçiyim, ampul takmaktan utanıyorum”.

Pakistan asıllı İngiliz düşünür Tarık Ali, belki de en çarpıcı değerlendirmelerden birini yapmıştı:

“Toplumsal olarak tutucu, politik olarak prensip sahibi olmayan, ekonomik olarak birkaç seçkin işkoluna bağımlı hale gelmiş, askeri olarak ise NATO’nun en favori İslamcısı durumundaki bu iktidar partisi; sokakların sesini dinlemeli. Kentlerden arka arkaya haykırılan hakikatler hükümete nahoş gelebilir;

ancak söyledikleri, danışmanlarının yumuşatılmış sözlerinden, kalemleri satılık köşe yazarlarının yazdıklarından ve yandaş kanalların haber sunucularının dediklerinden daha değerli.”

 “27 Mayıs 2013: 

…Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesine bakan duvarının 3 metrelik kısmı gece 22:00 civarında yıkılarak 5 ağacın da yerinden sökülmesi üzerine Gezi Parkı’nda toplanan Taksim Dayanışma Üyeleri iş makinelerinin önüne geçerek çalışmaları engellemiş, grup içerisinden yaklaşık 50 kişi parkta çadır kurarak sabaha kadar nöbet tutmuştur.”

6 yıl sonra düzenlenen iddianameye göre “Gezi Kalkışması” böyle başlamış.

İddianamede 198 şiddetsiz mücadele yöntemi, şiddetsiz protesto ve ikna yöntemi (partner ile sevişmemek, protesto için soyunmak, boyamak, balkon ve pencerelere çıkıp tencere tavalara kaşık vurarak sembolik sesler çıkarmak, Gazdan Adam Festivali düzenleyerek şarkı söylemek,

göstericilerle polis memurları arasında çiçek dağıtarak arkadaşlık etmek, direnişi savunan edebiyat ve konuşmalar, duran adam, piyano çalan adam, kırmızılı kadın, sessizlik, yönetim sistemlerine aşırı yüklenme, yeryüzü iftarları, Gezi Parkı’nda cuma namazı kılmak gibi ruhani doğa eylemleri vs) suç kanıtı olarak gösterildi.

Aralarında Erdoğan Bayraktar, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan’ın da bulunduğu 61. Hükümetin 27 üyesinin mağdur, 746 kişinin müşteki olduğu iddianamede, “Gezi kalkışmasının Batı finansörlüğünde, Sırp profesyonel devrim ihracatçılarının eğittiği Türkiye distribütörleri tarafından organize edildiğine dair bulgulara ulaşıldığını,

“Devlete ve Anayasal düzene şirk koşulduğunu” söyleyen iddianamede, o günlerde anlatmaya doyamadıkları Kabataş yalanı ile ilgili tek bir söz edilmemiş; ama, tam 26 kez Berkin Elvan'dan söz edilmiş, üstelik suçla ilişkilendirerek!

Ali İsmail Korkmaz’ı öldüren tekmelerden birini atarken ayak başparmağı zedelenen katilin suçtan zarar gören olarak davaya katılmasına karar verildiği, siyasal iktidarı rahatsız eden hemen her şeyin (Çarşı gibi) içine atılıp dava dosyasının çöplüğe döndüğü, AİHM kararının uygulan(a)madığı

(Osman Kavala’nın neden tutuklu olduğunun açıklanamadığı, açıklanamayacağı), Avrupa Konseyi’nin ihlal sürecini başlatmak zorunda kaldığı, genel olarak demokrasi ve hukuk düşmanlığının, özel olarak da avukat düşmanlığının tarihe ve belleklere kazındığı bir infaz sürecidir bu yargılama!

Bir başka söyleyişle, yargıda yargısız infaz yapıldığı, yargının adaleti değil, kendini dağıttığı bir süreçtir! 

Siyasi istek ve talimatların fezlekeye, fezlekelerin iddianameye, iddianamelerin de karara dönüştüğü, her yerinde iktidar damgası taşıyan mahkemelerin, yargıçların ve savcıların olduğu bir düzende bırakın bağımsızlığını, yargı yoktur; devlet yargısızdır!”