Menu
RSS
Kepez Belediye Başkan Vekilliğine Refik Emre Altekin Seçildi

Kepez Belediye Başkan Vekilliğine Refik Emre Altek…

Kepez Belediye Meclisi, görevi...

AFAD Duyurdu: Antalya'da Deprem!

AFAD Duyurdu: Antalya'da Deprem!

Antalya'nın Kaş ilçesinde 3,9 ...

PSAKD Akdeniz Bölge Sorumlusu Arslan: Kocagöz’ün Tutuklanması AKP’nin Bir İntikam Planı Olarak Görünüyor

PSAKD Akdeniz Bölge Sorumlusu Arslan: Kocagöz’ün T…

“AKP ve onun sözünden çıkmayan...

CHP: İktidarın Demokrasi Anlayışı İşte Tam Budur; Kepez Belediye Başkanı Şok Bir Kararla Tutuklandı

CHP: İktidarın Demokrasi Anlayışı İşte Tam Budur; …

Antalya’nın Sarısu teleferik h...

Prev Next

Antalya CHP Vekil Adayı Öner: Ekonomimiz Nereye Doğru Gidiyor?

Antalya CHP Vekil Adayı Öner: Ekonomimiz Nereye Doğru Gidiyor?

CHP Antalya 27. Dönem milletvekili adayı Kemal Bilal Öner, ülkenin ekonomik durumunu değerlendirdi. Gerek Türk Lirası’nın değer kaybetmesi gerekse de son günlerde yükselen enflasyonu değerlendiren Öner, ülkemizde bankaların risk altında olduğunu belirtti.

Öner’in ‘Türkiye ekonomisi hızla bir ekonomik daralmaya doğru ilerliyor’ diye belirttiği değerlendirmelerinde şunları belirtti:

“Durumu daha da zorlaştıran, daralmanın yüksek enflasyon ortamında gerçekleşme ihtimalinin yükselmesi, yani stagflasyon riski.

2007 yılında ABD de başlayan ekonomideki yapısal sorunlar hızla Avrupa’yı da etkisi altına aldı.

Gelişmekte olan ülkeler dışında kalan tüm gelişmiş ülkeler ve geri kalmış ülkelerin ekonomisi tepetaklak oldu. Büyük şirketler battı.(Lehman Brothers ) Mortgate kredileri ile yaratılan saadet zinciri bir yerde koptu ve

piyasa yapıcısı olan finans kuruluşları hiçbir işe yaramayacak olan tahvil benzeri kağıtlarla baş başa kaldı.

ABD, yaşadığı çöküşten çıkmak için batan şirketlerin kurtarılması, faiz oranlarının sıfıra yakın bir noktaya çekilmesi ve sonrasında da art arda uygulanan parasal genişleme programlarını devreye sokmuştur.

Krizin Avrupa’ya varması uzun sürmedi, kriz Avrupa ‘yı vurduğunda krizin ikinci aşaması başlamış ve firma iflasları düzeyinden devletlerin iflası düzeyine geçilmiştir.

Avrupa da izlenen ekonomik politikalar, krize karşı ABD de uygulanan düşük faiz politikası ve parasal genişlemeden farklı olarak kemer sıkma uygulamalarına ve üretkenliği arttırarak ülkelerin dış açıklarının kapatılmasına dayanıyordu.

2008 ve 2009‘daki iki daralma sonrasında, özellikle ABD krizden çıkmak için piyasaya dolar sürmek ve düşük faiz politikalarını uygulayınca dış yatırımcılar paralarını Türkiye gibi yüksek faiz veren ülkelere getirdiler.

 Türkiye’nin 2004 yılına kadar toplam yurt dışı borcu 220 milyar dolar civarında iken, ABD de yaşanan parasal genişleme sonrasında bugün 455 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.

Düşük Kaliteli Büyüme Yaşadık

Türkiye’ye 2009-2014 yılları arasında ciddi anlamda sıcak para girişi oldu. Ancak bu sıcak paraları üretime yönlendiremedik. Türkiye bu dönemde hem dışardan aldığı borçları hem de içerde yarattığı kaynakların

tamamına yakınını getirisi olmayan (yol) sabit sermaye yatırımlarına yöneltti.

Yani bu dönemde düşük kaliteli büyüme yaşadık. Düşük kaliteli büyüme 10 yılın sonunda kurumsal yapısal sorunları ortaya çıkardı.

AKP'nin 2008 den 2017 yılına kadar yaratılan kaynakları üretim dışında harcamış olması bireyleri de olumsuz etkiledi. 2008 den sonra toplum tüketime yöneltildi. Borçlanarak tüketmek alışkanlığı yaygınlaştı.

Kısaca; tüketici alışkanlıklarına borçlanma figürü katıldı, sonrasında tüketicide borç ödeme refleksi kayboldu.

Türk halkının yurt içi toplam borcu 574 milyar TL. ye ulaştı.

Düşük kaliteli 10 yıllık büyüme yurtiçi istihdam büyümesini de sağlayamadığı için genç ve üniversite mezunu işsizlik oranları büyüdü.

Demokrasi Kuşatma Altında

Dünya ve ülke ekonomimizde bunlar yaşanırken; ülkemizde maalesef demokrasi kuşatma altına alındı.

Oysa demokrasi çalışmayı gerektirir. Sorunlarla yüzleşirsiniz. Aksi takdirde dolaylı vergiler can yakmaya başlar. Daha fazla vergi çeşitlemesine gidilir.

Bir örnek vermek gerekirse 2017 yılında tahsil edilen ÖTV’nin %63,6 sı petrol ve doğalgazdan toplandı. Bu durum şunu gösteriyor ki Türkiye üretmiyor artık.

Türkiye ekonomisi cari açıkla büyüyen bir ekonomi haline dönüştü. Tükettiğinden daha azını üretiyor, cari açıktaki büyüme de dövize olan talebi arttırıyor.

Cari açığın büyümesinde Suriye'den ülkemize göç eden göçmenlere harcanan 30-35 milyar dolar harcamanın ve yine sınırlarımızda yaşanan savaş nedeni ile yapılan harcamaların da etkisi kaçınılmazdır.

Bunun yanında 2013 mayısında ABD, ben ekonomimi düzelttim, Dünyaya dağıttığım paralarımı çekeceğim dedi ve 4,5 trilyon dolar parayı piyasalardan çekti.

Bu arada FED faiz artışlarına gitmeye başladı. Türkiye bu duruma karşı kendi refleksini gösteremedi.

FED in faiz yükseltmesi, AKP'nin faizleri baskılaması, 2009-2014 arası reel getirisi cazip olduğu için deli gibi giren sıcak paranın Türkiye'den çıkışını hızlandırdı ve kurlar yükselmeye başladı.

Faizleri arttırarak kurları sakinleştirmek gerekiyordu. AKP tarafından bu model uygulanmadı

Küresel tetikleme ile birlikte ekonomi alt üst oluyor.

Faiz ve kur dalgasının eşiğinde enflasyon canavarı var ve pusuda bekliyor. Bu durum toplumun tüm katmanlarını etkileyecek, nedense çoğu ekonomi yazarı ve otoritesi yandaş medya şirinlik için gerçekleri görmüyor.

Banka Sektörü Tehlikede

Döviz krizi aynı zamanda bir bankacılık krizi anlamına geliyor.   Hatırlatmak gerekirse, firmaların döviz borçları, AKP 2008 krizinin etkilerini azaltmak ve büyümeyi desteklemek için özel sektörün döviz biçiminde

borçlanmasına olanak veren düzenlemeyi hayata geçirmesinden sonra hızla arttı. 

2018’deki kriz dinamikleri açısından daha kritik olan konu, döviz şoku nedeniyle sallantıda olan firmaların bankacılık sisteminin üzerine yıkılmaları riskidir. TL’nin hızlı ve büyük oranlı değersizleşmesine izin vermek,

döviz borçlusu firmaların batmasını göze almak anlamına geliyordu.  Ülker ve Doğuş gibi dev grupların banka borçlarının yeniden yapılandırılması ile başlayan bu süreç, geldiğimiz noktada 20 milyar doları bulmuştur.

İşin daha kötüsü, borç yapılandırması için sırada bekleyen daha kaç tane firma olduğunun bilinememesi.

Kredi değerlendirme kurumu Fitch’in 25 Türk bankasını “negatif izlemeye” almasında yukarıda açıkladığım “döviz krizi” senaryonun gerçekleşmesi riski büyük rol oynamıştır.

Ekonomideki kötüye gidiş, işçinin, memurun enflasyon altında ezilmesine, ekonomik daralmaya, işsizlik artışına yol açacaktır.

Sonuç; yükselen döviz fiyatı hiçbir zaman gördüğünün altına düşmemiştir. Kur artışı hafifletilebilir ancak yüksek oranda bir düşme olmayacaktır.

AKP Dövizin Düşmesini İstemiyor

a)Dış güçlerin saldırısı argümanını iç politikada kullanarak iktidarını sağlamlaştırmak için,

b)Krizden çıkmak için ülke kaynaklarını satması gerekiyor. Yüksek kur, değerini kaybetmiş TL ile mevcut aktiflerin TL olarak satış kabiliyetini kolaylaştırdığı için, AKP dövizin düşmesini istemiyor.

 Krizden Nasıl Çıkarız

1-Merkez Bankası’nın kesin bağımsızlığı.

2- Enflasyon üzerinde faiz oranını belirleyen sıkı para politikası,

3- Döviz fiyatları dalgalanmaya bırakılacak, Merkez Bankası müdahale etmediği,

4-Hepsinin temeli olan ana kural sermaye hareketleri serbest bırakıldığı finans kurallarına uygun politikalar geliştirerek çıkarız.

Bunlara ilave olarak uygulanabilecek ekonomi modelleri şunlar olabilir;

1-Özelleştirme –varlık satışı: Türkiye’nin satışa konu varlığında ciddi kayıplar oldu, yen, enstrümanlar yaratmak zorunda ekonomi yönetimi. Bunlar ilk etapta Büyükşehir Belediyelerine ait iktisadi işletmeler ve özellikle su dağıtım idareleri.

(İSKİ-İZSU-ASKİ-ASAT-BUSKİ vb.)Bu değerlerin Türkiye varlık fonuna devri ve tahvil ihracı ya da doğrudan özelleştirme yolu ile kaynak yaratılmaya çalışılabilir.

2-Daha önce Yap-İşlet-Devret modeli ile ihale edilen ve faaliyette olan ve geçecek olan varlıkların iskonto edilerek şimdiki sahiplerinden alınıp Varlık Fonu’na devri sonrasında 25 yıllık olan kiralama yönteminin 49 yıla çıkarılıp

yeniden pazarlanması ya da tahvil çıkarılması.(Şehir hastaneleri, Avrasya Tüneli, Osmangazi Köprüsü,3.hava limanı, enerji santralleri vb.)

Bu gelir taahhütlü yatırımlar olup devlet tarafından gelir garantisi bulunmaktadır. İhalelerin de tamamı yine hükümete yakın müteahhitler elinde olduğu için iskonto edilmesini kolaylaştıracaktır.

Hükümetin para bulması gerekiyor, bunun için ya yeni vergiler uydurması gerekiyor bu da çok mümkün değil o zaman tek yol eldeki kalan varlıkların satışı, izleyip göreceğiz”

yukarı çık
0
Paylaşım