Menu
RSS

BİRİNCİ BÖLÜMDE NE DEMİŞTİK?

‘’ Boş bir zamanınızda okuyun. Böylece ‘Boşuna zaman geçirdim…’ diye düşünmezsiniz. BEN İNANIYORUM; sonunda, siz de unuttuğunuz yıllara ilişkin yaşadıklarınızı, yaşarken nasıl etkilendiğinizi, artık anımsamadığınız olayların sizi nasıl şekillendirdiğini, neden SAĞCI ya da SOLCU, FAŞİST ya da DEVRİMCİ, DİNDAR ya da ATEİST, HER ŞEYCİ ya da HİÇBİR ŞEYCİ… olduğunuzu düşüneceksiniz. Ve belki sizin gibi düşünmeyen insanlara öfkelenmek, saldırmak yerine ‘Kim bilir neler yaşadı da böyle düşünüyor…’ diyeceksiniz artık… BU, ‘O GÜNLERİN TÜRKİYE’ si’ yanında, SIRADAN BİR ADAMA İLİŞKİN, 50 yılda şekillenmiş BİR ‘SİYASİ EDİNİM’ ÖYKÜSÜDÜR…’’

‘’KENDİME UYARI!

Roman yazmıyorsun! 50 yılın olaylarını anlatmak öykümüzü romanlaştıracaktır. Bu nedenle, yazım amacına uygun olarak, yalnızca siyasi ediniminde etkin olan yaşanmışlara yer vermelisin!’’

* * *

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

60’ LI YILLARIN SONLARINA DOĞRU TÜRK GENÇLİĞİ

Dünyadaki gençlik olayları ile aynı zamanda başlayan Türkiye’ deki olaylar, gençlerin üniversite ile ilgili konularda taleplerini içermekteydi. Bununla birlikte EKONOMİK DAĞILIMDAKİ DENGESİZLİKLER, GÜÇSÜZ YÖNETİM YAPISI ve EĞİTİMDE EŞİTSİZLİK diğer etkenlerdi. Ancak bunun dışında, dünyadaki 68 kuşağından ayrılan yönü vardı; genç cumhuriyetin temel ilkeleriyle ilgiliydi. Rejimi emanet eden ATATÜRK VE ONUN ESERLERİ HİÇE SAYILMAKTA, onun EMANETİNE SAHİP ÇIKILMAMAKTAYDI. Bu noktada GENÇLİK, kendisine çıkış noktası bulmuş ve Türkiye’ de, sonraki siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı etkileyecek köklü bir eylemler ve işgaller dalgası başlatmıştı. Gençliğin ATATÜRK İLKELERİ VE DEVRİMLERİ’ nden verilen tavizlere karşı başlattığı protestolar ülke içerisinde geniş yankı uyandırmış ve 1970’li yıllara kadar uzanan bir olaylar zincirini de beraberinde getirmişti. İKTİDARIN ABD İLE OLAN YAKINLAŞMASI ve BAĞIMSIZLIĞA TERS DÜŞEN SİYASİ İLİŞKİLER yürütmesi, gençliği eylemlere karşı daha da hareketlendirmişti. İktidarın ATATÜRKÇÜ anlayıştan uzaklaşarak, sürdürülen devrimlerden kopması ve aldığı kararlarla gerici çevrelere ayrıcalıklar vermesi, toplumun bir kesimi tarafından ATATÜRK’ e yönelik sözlü saldırıları da beraberinde getirmişti. Bu olaylar karşısında GENÇLİK, bir yandan bağımsızlık konusunda ATATÜRKÇÜ anlayıştan uzaklaşılmaması gerektiğini dile getirirken, bir yandan da saldırılar karşısında EYLEMLERE BAŞLAMIŞTI.

1968,ÖĞRENCİ HAKLARI EYLEM YILI’ olarak tanımlanabilir. Evet, gençlik eylemlere başlamıştı. Asıl neden, ‘Cumhuriyet’ in ilk yıllarından sonra kararlı ve hızlı şekilde gerçekleştirilen devrimlerle elde edilen başarılar devam ettirilmiyor…’ düşüncesiydi. GENÇLİK, 1950 öncesi eğitiminin daha nitelikli olduğunu düşünüyordu. ‘Cumhuriyet ile birlikte geliştirilen HALKEVLERİ ve eğitim alanında yapılan köklü değişimler ile hayata geçirilen YAZ OKULLARI, KAMPLAR, SAĞLIK HİZMETLERİ’ gibi yeniliklerin hızlı ve kalıcı şekilde hayata geçirilmesi isteniyordu. ‘Tek parti döneminde olduğu gibi, eğitime verilen önemin arttırılması ve buna paralel olarak da gençlere yönelik eğitimin sadece ÖRGÜN değil, YAYGIN EĞİTİM şeklinde sürdürülmesi’ gerekiyordu…

EYLEMLERİN İLK ORTAYA ÇIKIŞI BOYKOTLARDI. O zamanki boykotlar, tamamen gençliğin üniversite içi sorunlarına dönüktü; ‘Öğrencilerin kaldıkları yurt imkânlarının genişletilmesi ve krediler, sözlü sınavların kaldırılması, yemeklerin iyileştirilmesi, burs ve sağlık hizmetlerinin sağlıklı verilmesi, üniversite yönetimine öğrencilerin de katılması, ders notlarının teksir yerine kitap hâlinde dağıtılması…’ istekleri ve özel okullar sorunu önemli nedenlerdendi…

Ama YÜKSEK ÖĞRENİM GENÇLİĞİ, kısa bir süre içerisinde, KENDİ SORUNLARININ, YANİ ÜNİVERSİTE İÇİ SORUNLARIN, ÜLKE SORUNLARINDAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ, ASLINDA BUNUN ÜLKE SORUNLARI İÇİNDE BİR BÜTÜNÜN PARÇASI OLDUĞUNU KAVRAMIŞ, EYLEMLER KISA ZAMANDA, ÜLKE SORUNLARINA VE HALKA DÖNÜK HALE GELMİŞTİ.

TÜRKİYE, 68’ LE BİRLİKTE toprak ve fabrika işgalleri, 15-16 Haziran’ la ‘Emperyalizmi ülkelerinden kovmak için’ üniversiteden dağlara çıkmayı göze alabilen genç insanların mücadeleleri’ ile DAHA ÖNCELERİ HİÇ YAŞAMADIĞI BİR ATMOSFERİ YAŞAMIŞTI.

27 Mayıs anayasasının getirdiği kısmi özgürlük ortamında GENÇLİK, milliyetçilikten, devrimcilikten, ilericilikten ayrı, Türkiye’ nin gerçeklerini, Amerikan emperyalizmini, işbirlikçilerini, sömürü düzenini görmeye başlıyor ve mücadelesinin hedefine bunları alıyordu. 68 KUŞAĞI, milliyetçi olmak için, devrimci olmak için, Amerikan emperyalizminin ve yerli ortaklarının ülkemiz üzerindeki sömürüsüne karşı çıkmak; yani tam bağımsızlıktan yana olmak ve bunu gerçekleştirmek için mücadele etmek gerektiğine karar vermişti.

İktidarın da desteğiyle laikliğe karşı saldırıların artarak sürmesi karşısında gençlik harekete geçmişti ama tüm bunlar yaşanırken gençlik arasında bölünmeler de giderek artmıştı... Bir tarafta ‘SAĞ’ diğer tarafta ‘SOL’ görüş adı altında birleşen farklı guruplar ÜLKE İÇİN uğraş vermekteydi.

Ülkemizdeki gençlik hareketlerinde bir dönüm noktası da 29 Nisan 1968 mitingiydi. Bu miting, Ankara’ da Zafer Meydanı’ nda MİLLİ VE DEMOKRATİK BİR GÜÇ BİRLİĞİNİN KURULMASI yolunda büyük bir öneme sahipti. Bu mitinge, bağımsızlıktan ve demokrasiden yana olan bütün kuruluşlar, gençler katılmış ve miting, gerçek milliyetçilerin omuz omuza, güçlü bir gösterisiyle son bulmuştu. Bu mitingle TÜRKİYE’ deki devrimci mücadelenin, yani MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM MÜCADELESİNİN TEMEL SLOGANI on binlerce kişi tarafından tekrarlanmıştı:

‘’TAM BAĞIMSIZ GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE!’’

Mücadelelerde gençlik farklı görüşleri benimsemiş olsa da, bazı sıra dışı gruplar bir yana, ORTAK DÜŞÜNCELERİ İŞTE BUYDU…

11–12–13 Haziran 1968 günlerinde Ankara ve İstanbul’ da öğrenci boykotları ve yoğun çatışmalar yaşanmıştı.

17 Temmuz 1968 günü ABD 6. Filosu’ nun İstanbul’ a demirlemesi kanlı olaylara sebep olmuştu…

* * *

BİRİNCİ SINIF…

Kasım 1967-Mayıs1968

BU ORTAMDA 1. SINIFI OKUMUŞTU. Onun ve arkadaşlarının bu olaylarla hiç ilgisi olmamıştı… Onlar hala aynı, PENDİK-HAYDARPAŞA banliyö treninin ve ardından aynı, HAYDARPAŞA-KARAKÖY şehir hatları vapurunun yolcularıydı… Hürriyet Meydanı’ na ulaştıklarında fakültelerine dağılıyorlardı. Dönüşte bir araya gelemiyorlardı… Aynı yoldan, bu kez kitaplar, dergiler okunarak dönülüyordu.

Laboratuar ve tatbikatlarda tanıştığı, dört yıl birlikte okuyacağı, kendi fakültesinden de arkadaşları vardı artık. Her biri Anadolu’ nun bir başka köşesinden gelmişlerdi, değişik yurtlarda kalıyorlardı. Onlarla da siyasi hiçbir sohbet olmuyordu. Hepsi de iyi, İSTANBULLULAŞMAMIŞ gençlerdi.   

SINAV DÖNEMİ GELDİ… Derslere çalışıldı, bir türlü akıl erdirilemeyen dersler için önceki yıllarda çıkan sorulara göre kopyalıklar hazırlandı, bir tek dersten, yüzlerce kişi içinde yalnızca 3-5 kişinin kaldığı dersten kaldı…

Sonuç listesine bakarken yanı başında uzun boylu, kıvırcık saçlı, yakışıklı bir genç de dikili kalmıştı… Döndü, yüzüne baktı, yanaklarına süzülüveren yaşı gördü…

- Üzülme be arkadaşım… Ben de bir tek bu dersten kalmışım… Şubatçı olduk… Haydi, gel bir yere gidip oturalım, sakinleşelim…

Hiç yanıtlamadı ama katıldı dönüşüne… Hasıraltı’ na gittiler, tanıştılar… İZMİRLİ… O İzmirli tüm öğrenciliği boyunca yanı başında olacaktı…

ŞUBATÇI olmuştu artık…

Koca bir yaz ve sonrasında, şubat ayına dek, o tek dersten başka iç huzursuzluğu duyumsamadan geçirdi günlerini…

ÜNİVERSİTELER KAYNIYORDU, TÜRKİYE KAYNIYORDU, o, fakültesinden uzakta, Pendik’ te, sıradan yaşamındaydı… Öğrenci olaylarını, işçi olaylarını, nedenlerini araştırıyordu edinebildiği kitap, dergi ve gazetelerden… HER BİR GÖZLEMİNDEN SONRA KUŞKULAR YAŞIYOR, İÇİNDE BELLİ BİR EDİNİM OLUŞAMIYORDU…

Şubat 1969’ da TEK DERS SINAVINI VERDİ… 3. Dönemi okumadan, Mart ayında arkadaşlarına katılacak, 4. Dönemi birlikte okuyacak, bir dahaki dönemde ise geri dönüp, yeni gelenlerle 3. Dönemi okuyacaktı… Bir garip sömestr sistemi işte…

* * *

İKİNCİ SINIF VE YURDA KAYIT

O yılların İstanbul’ unda öğrencilik işte…

Pendik-Haydarpaşa Banliyö Treni’ ne 06.05’ te bineceksin, sonra koşarak Haydarpaşa-Karaköy Şehir hatları Vapuru’ na yetişecek, inince Taksim’ e giden bir belediye otobüsüne sıkışacaksın… Geldin mi Taksim’ e? 42 Numaralı Taksim-Orman Fakültesi durağından bir belediye otobüsüne daha binecek ve 45 dakika daha gideceksin… Sarıyer İlçesi, Bahçe Köy… Belgrat Ormanı’ nın tam orta yeri… İşte, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ ndesin… Saat en azından 09.00 dur.

Fakülte yerleşkesinde bir dekanlık binası, dershanelerin olduğu bina, bir de o günler için çok görkemli sayılabilecek, zemin katında idare ve boydan boya oturma salonu olan üç katlı yurt binası…

Ailesi İstanbul’ da oturuyordu, okulu da İstanbul’ daydı ama gel de evinden git-gel bakalım… Olasıya değil… Yurda kaydolmak zorunda kalmıştı.

Kaydın ardından yerleşkeyi dolaştı, tanımaya çalıştı…

Kalabalıktı bahçe… Gruplar halinde dershanelerin olduğu binaya doğru gidiyorlardı. Sordu birisine…

- Büyük sınıfta toplanıyoruz… Tartışma düzenlendi…

- Konusu ne?

- TÜRKİYE… SAĞ, SOL İŞTE…

Kalabalığa takıldı, 200 kadar kişilik dershaneye girdi… Bir uğultu, bir karmaşa…

Öğretim görevlisi olduğu söylenen toplantı yöneticisi sesini yükseltti, sessizliği sağladı, bir giriş konuşması yaptı, ardından sırayla söz vermeye başladı…

Bir devrimci konuşuyordu, ardından bir milliyetçi… Epeyce dinledi… Arada bir sesler yükseliyor, çatışma çıkacakmış gibi görünüyor ama sonra düzene dönülüyordu…

Çıkmak zorundaydı… Eve dönüşü çok zaman alacaktı… Yolda, ortamı, konuşulanları düşünüyordu…

Aslında iki grubun da düşünceleri birbirinden çok ayrı değildi… TÜRKİYE’ yi seviyorlardı. TÜRKİYE’ NİN BAĞIMSIZLIĞINI İSTİYORLARDI. Bir taraf ABD emperyalizminin ülkeyi esir aldığını haykırıyordu, diğerleri Komünistlerin Türkiye’ yi ele geçirmek için sürekli devindiğini, solcuların buna hizmet ettiğini, amacın ‘Asya Türkleri’ yle bütünleşmek, dünyaya kafa tutmak…’ olması gerektiğini ifade ediyordu. TEMELDE HER İKİ TARAF DA ABD VEYA SSCB YANLISI OLMAKTAN SÖZ ETMİYORDU… Konuşmalardan çıkan ortak slogan ‘’NE AMERİKA, NE RUSYA, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’’ ydi…

NEDEN KAVGA EDİYORLARDI ÖYLEYSE? Hele, siyasetle ilgisi olmaması gereken bir fakültenin, siyasetle ilgisi olmayan ve gelecekte özel ilgisi olmaz ise asla siyasetle ilgisi olmayacak gençleri, bu insandan uzak, ormanların içindeki bir yerleşkede, bir dershanede birbirlerine öfkeyle haykırarak, kendileri olmasa karşısındakiler ülkeyi yabancılara teslim edeceklermişçesine bir hararetle tartışmalarının anlamı neydi ki?

AMA YİNE DE GÜZELDİ… Taşlı sopalı saldırılarla KAVGA ETMİYORLAR, MEDENİ BİR TARTIŞMA ORTAMINDA DÜŞÜNCELERİNİ ANLATABİLİYORLARDI… O yılların üniversite olayları arasında çok özel bir yeri olmalıydı o toplantının ama Orman Fakültesi öğrencilerinden başka kim duymuş olabilirdi de örnek alırdı ki?

Konuşmacıları ve destekleyen GRUPLARI İZLERKEN KENDİSİNİ BİR TARAFA YERLEŞTİRMEYE ÇALIŞMIŞ AMA BAŞARAMAMIŞTI… Koca koca adamlardı hepsi de… Güçlülerdi… Bir gruptakilerin bıyıkları, ağızlarının kenarından orta Asyalılarınki gibi sarkıtılmış, diğer gruptakilerin bıyıkları dümdüz, aşağı doğru taranmış, alt dudaklarını da kapamıştı, sırtlarında haki renk parkalar vardı… Her iki taraf da görünüm olarak militer güç oluşturuyordu. KENDİSİNİ İKİ TARAFA DA UZAK OLARAK BULDU… 19 yaşında, 47-48 kiloluk, zayıf, çelimsiz, yeni yetme bir liseli ergen görünümündeydi… Sakalları belirsiz, bıyıkları henüz kararıyor; sarkıtsa sarkmaz, düz aşağı tarasa alt dudağına varmaz…

‘’BENİ NE YAPSIN BU ADAMLAR?’’ diye düşünmüştü…

* * *

ASIL ETKİLEŞİMLERİN YAŞANDIĞI YURT YAŞAMI

Sömestr başladı… Yurda taşındı…

En üst katta, dört kişilik bir odaya düştü… Oda arkadaşlarını tanımıyordu… Tanışırdı elbet… Tanışırdı da ilk kez aile denetimi dışına çıkmıştı.

Serseri mayın gibiydi… Dersler dışında nerede, neyle zaman geçirecekti, nerede karnını doyuracaktı, dolaştı durdu… İZMİRLİ ile karşılaşınca tüm sorunları bitiverdi sanki…

Gündüzleri kalabalıktı; Büyükdere’ de, Sarıyer’ de ya da başka, yakın semtlerde kiraladıkları evlerde kalanlar derse geliyor, akşamüzeri gittiklerinde ortalık tenhalaşıyordu. İlk hafta ortam tanımasıyla geçti. Yiyecek sorunu dışında zorlanacağı bir şey yok gibiydi…

SORUNLAR ZAMAN İÇİNDE BELİRGİNLEŞECEKTİ; ilk heyecan, ilk şaşkınlık geçtikten sonra…

Çok çarpıcı, çok etkileyici bir ortamdaydı yerleşke… Yıllar içinde hep aynı tepkiyi almışlardı görmeye, gezmeye gelen arkadaşlarından; ‘’Ne kadar güzel bir yerde okuyorsunuz!’’, ‘’Ne kadar muhteşem!’’, ‘’İnsan burada okumaya doyar mı yahu!?’’…

Bir de, o yurtta kalıp, orada okuyana sormalıydı…

Edindikleri ilk bilgilerdendi; KARŞILIKSIZ BURSU olduğu için bu okulu genellikle Anadolu’ nun orta ve dar gelirli gençleri seçiyordu. Muhafazakar, asosyal, kız-erkek arkadaşlığı, ilişkisi en az olan insanlardı… ÜNİVERSİTELİ oluyorlardı ama diğer fakülteliler gibi kız arkadaşlarla sinemalara, tiyatrolara, çay bahçelerine gidemiyorlardı… Okulda kız öğrenci yoktu… Geldikleri Anadolu’ nun küçük illeri, ilçeleri, köylerindeki gibi sürdürüyorlardı burada öğrenciliklerini… Burs aldıkları haftalarda Sarıyer’ e, Taksim’ e, İstiklal Caddesi’ ne iniyorlar, kıpır kıpır, cıvıl cıvıl İstanbul’ u görüyorlar, akşam yine köylerine dönercesine geliyorlar, yine aynı suratlar, yine Mecit’ in kahvesi, yine Mehmet Efendi’ nin kahvesi, yine çeyrek ekmek arası üç köfte, yine en ucuzundan bir şarap şişesi…

Bu okul öğrencilerinin %70’ inin Üniversite sağlık biriminde psikolojik destek aldığı kayıtlardaydı… Kalan %30 da dışarıdan gidip gelenlerdi büyük bir olasılıkla… Bu yurtta, bunalım geçirip, en üst kat penceresinden kendini aşağı atmış, yaşamdan kaçmış gençlerin öyküleri anlatılıyordu…

HAFTA SONU EVİNDEYDİ… Ailesini rahatlatmak için ortamın güvenilir, rahat ve güzel olduğunu anlattı…

İkinci hafta odasındaki boş yatağa da bir genç geldi… Kabus başladı… Başını yastığa koyar koymaz gök gürültüsü başlıyordu sanki… Öylesine bir horlama… O ve diğer iki arkadaşına uyku yoktu… Dokunmakla falan da uyanmıyor, sesi kesilmiyordu…

İZMİRLİ mucize gibiydi…

- İkinci katta bir oda var. Çok özel bir oda… Kalan ağabeyler yurttan ayrılacaklarmış, teklif ettiler… Duvarları kendileri boyamışlar, döşemişler… Oraya geçelim mi? Dört kafadar arkadaş oluruz…

Bundan büyük müjde mi olurdu?

Gittiler odaya bakmak için… ‘DİSKO 76’ adıyla biliniyordu. Duvarlar kırmızıydı. Tavandaki tek lambada pembe abajur, duvarlarda çeşitli dergilerden kesilmiş model, manken resimleri, komodinler üzerinde kilim desenli örtüler vardı… Sıcacık bir oda…

İdareyle konuştular, kayıtlarını aktardılar… Ardından AYDINLI, ve sonra da ADANALI katıldı onlara…

Hepsi de naif, alıngan, kırılgan, karşısındaki kişileri incitmemek için her sözleri, her davranışları denetimli arkadaşlardı…

Birlikte yaşadıkları ilk haftanın sonunda evine doğru, içinde, onları bırakıp gidiyor olmanın burukluğuyla ama huzurla yola çıktı… Artık yalnızlık duyumsamayacaktı.

* * *

YURTA ORTAM…

Gençler gergindi…

Kantinde, gündüzleri gruplaşmalar vardı… Aynı gençlerden oluşan gruplar bir araya birikiyor, olabildiğince kısık sesle sohbetler ediyorlardı… Şubatta gelenler henüz o gruplara girmiyorlar, aralarda geziniyorlardı, ikişerli, üçerli, oda arkadaşları, ya da dışarıdan gelenler nereyi boş görürse oralara ilişiyorlardı.

Gençler gergindi…

AYDINLIYA sordular; şubatçı değildi. 3. Sömestri okumuştu, geçen ekimden beri yurttaydı, neler olduysa biliyordu ama ‘’Amaan, boşverin!’’ deyip geçiştiriyordu. Dedikoduyu da, herhangi birisini yönlendirmeyi de, çok konuşmayı da sevmiyordu…

ADANALI da ekimden beri yurttaydı. Siyaset konuşmaya meyilliydi… Ona anlattırdılar neler olduğunu.    

- BU YURT, taa eskiden beri DEVRİMCİLERİN ELİNDEYDİ. Her hangi bir sağcının kalması mümkün değildi… Geçen sömestr sonunda Talebe Cemiyeti seçimi yapıldı. Sonucu beğenmeyen FAŞİSTLER…

- Şşşş! Duyulacak… Yavaş konuş biraz…

- … başka fakülteden de topladıkları arkadaşlarıyla okulu bastılar, sloganlarla, çivili sopalarla, ellerine doladıkları zincirlerle saldırıp yurdu işgal ettiler, ne kadar devrimci varsa ağzını burnunu kırarak attılar, jandarma yerleşkeyi çevirdi, araya girdi güya… Gruplar karşılıklı gösteriler, bahçede yürüyüşler yaptı. Kendilerine ‘KOMANDO’ diyen şu grup gece gündüz marşlarla hava attı… Dekan Gıcık KEMAL devreye girdi, işgali kaldırttı… Sözde tabii… YURTTA DEVRİMCİ KALMADI ARTIK. ‘KOMANDOLARIN’ elinde… Bir yığın da başka fakülteden öğrenci kalıyor…

- O ayrılanlar nasıl okuyor?

- Büyükdere’ de, Sarıyer’ de evler tuttular, derslere geliyorlar, arada, böyle topluca kantine gelip gidiyorlar, ders bitince ilk otobüsle ayrılıyorlar… Bir gerilimdir, gidiyor işte…

- Birçok ŞUBATÇI geldi… Onların arasında NECİLER var, BİZ NECİYİZ, nereden biliyorlar?

- Yenilere ses çıkarmıyorlar, kazanmaya çalışıyorlar, zararlı olmayacağına karar verirlerse kovalamıyorlar yurttan…

Canları sıkılmıştı… Bu okulun gençleri, neredeyse tümüyle fakir fukara çocuğuydu… Nasıl ev tutuyorlardı, gidiş geliş yol parasını nasıl karşılayacaklardı? Başka okulların, taa Hürriyet Meydanı’ ndaki okulların öğrencileri burada nasıl kalırlardı? Bu yurt Orman Fakültesi Yurdu değil miydi?

İşte YURTTA YAŞAM, YURTTA ORTAM böyleydi o sıralar…

HERKES GERGİNDİ…

SÜRECEK ./…

Özcan ÇELTİK

0
Paylaşım